Kubbeler
Dün başlar seferber, eller seferber,
Kurşun eritildi, mermer çekildi.
Bunlar, bu kubbeler, bu minareler
Akçayla olacak şeyler değildi.
Böyle bir gemide yendi suyu Nuh.
Ve bu yelkenlerle kanatlandı ruh.
Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci
Abide haline koydu sevinci.
Gergefle işleyip bir inci sultan
Ki çiçek verirdi saksıya koysan.
Bulabildinse ey yolcu yerini,
Hepsinin altında altından bir ay.
Seyret İstanbul’un camilerini
Minare minare, kubbe kubbe say!
Açılır masmavi burada gökyüzü
Gümüşten sütunlar üstünde durur...
Kiminin gölgesi dinlenir yerde,
Kiminin beyazı sulara vurur.
Allah’a giden yol buralardadır
Kapılar açılır şerefelerden.
Buradan uğurlanır mübarek aylar,
Bayram burda başlar arefelerden.
Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış,
Sultanı, çerisi, piri, veziri.
Nesilden nesile götürsün diye
Kanatlar üstünde şanlı tekbiri.
Nice başbuğların açtığı yolda
Biri yardan geçmiş, öteki serden.
Yolcular gidiyor yarına doğru,
Kafile kafile bu köprülerden.
Kuşun uçuş, gülün açış saati,
Tanrı’nın fermanı yüce kubbede,
Duyulur, uyanık Fatih’in “Uyan’
Dediği uzaktan Sultan Ahmed’e..
Diken dikmiş, yakan yakmiş mumunu,
Şamdanlar, şamdanlar, ulu şamdanlar...
Ki aydinligiyle asirlar boyu,
Yolunu bulurdu yolda kalanlar.
Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş,
O kivrak şekil ki serhatte yaydi;
Atlas bayraklarin dalgalarinda
Rüzgarla öpüşen ince bir ay’dı.
Kimi yıkanırken şadırvanlarda,
Tekbir’e hu hû’lar katıyor kimi:
Beyazıt önünde güvercinlerin incidir yemi,
Söyleyin ey nazlı haber kuşları:
Tuna boylarından müjde geldi mi?
Uzaklarda kırık minarelerden
Gökte bir kapıyı vurur leylekler;
Bir gün açılacak o büyük kapı
Ve kanatlar yere inmeyecekler.
Taraf taraf, kol kol şu yamaşlardan
Aktıkça fetihler tarihi Türk’ün
Kubbeler erecek bir gün murada;
Ve minareler dal verecek bir gün.
Geçersen altından bu loş kemerin
Menekşe menekşe gül güldür içi...
Kapanmaz kapısı Allah evinin,
Ki beş vakit gürül gürüldür içi.
Çiniler, çiniler, taze çiniler;
Boyası göz nuru, fırçası kirpik...
Ey sanat, kuruyan dallarımıza
Bir yeşil yaprak ver! demeye geldik.
Biri hattın, biri mermerin, tuncun,
Kurşunun sırrını aramış bulmuş
Yesârî elinde Lafza-i Celal
Sinan’da kubbeyle minare olmuş.
Işte bu kubbe ki, söyler saati
Yolcu ilk, dalgalar son cemaati,
Mavidir çinisi, Yeni’dir adı
Mermerini sisler karartmadı.
Şehzâde, Laleli, Haseki Sultan
Hepsinin üstünde Süleymaniye...
Süleymaniye’den, Ayasofya’dan
Yollar iner dal dal Yeni Cami’ye
Yelken yelken, seren seren gemiler;
Yamaçta, kıyıda, yolda camiler.
Bu horasan, mermer, kurşun dağları
Omuzunda taşıdığı çağları
Taşıyacak daha çağlar boyunca
Ve yer çekmeyecek yere koyunca.
Yolları arkada bırakan hızla,
Kanatlarımızla, atlarımızla
Aşarken toprağı, taşı denizi
Bu kurşun memeler emzirdi bizi.
Böyle bir gemide yendi suyu Nuh.
Ve bu yelkenlerle kanatlandı ruh.
Seni Özlüyorum |
|
Her an aklımdasın hayalimde rüyamda
Her yanımdasın her yerdesin
Yürüdüğüm yollarda baktığım yüzlerde
Her yerdesin
Ama yoksun
Olmayacaksın bir daha
Çünkü hata yaptım hatalar yaptım
Seni tahmin ettiğimden de fazla kırdım…
Seni düşünüyorum
Seni hayal ediyorum
Senli anları düşünüyorum
Senle olabilecek anları hayal ediyorum
Yoksun be güzelim…
Hayat anlamsızken
Ölümlerden dönmüşken
Ölümlerden kurtulmuşken
Yüzüme mutsuzluk maskesini takmışken
Karşıma çıkışını düşünüyorum
Sessizliğe gömülüp
Kayıp olan kalbime umut ışığı olup dolduğun
Anları düşünüyorum
Senli her anın verdiği hazı ve huzuru düşünüyorum
Seni özlüyorum be güzelim
Ama yoksun
Aptallık ettim
Gerçekleri göremedim
Farkları benzerlikleri sevgiyi sevdayı aşkı
Göremedim
Ve sana tutulup kaldım
Sensizlikler nehrinde ölüyorum be güzelim
Sen yoksun
Olmayacaksın bir daha
Gözlerindeki ışığı göremeyeceğim
Yüzündeki gülümsemeyi
Gözyaşındaki mahsumluğu …
Anlayacağın seni özlüyorum
Ve hala ilk günkü gibi
Seviyorum seni sana aşığım
Sesimi duymayacaksın
Bir daha göremeyeceksin beni
Seni göremeyeceğim gibi
Sesini duyamayacağım gibi
Yoksun yoksunluklarımdasın
Seni yoksunluklarımın içinde saklıyorum
Seni kalbimde yaşatıyorum
Seni inanamayacağım kadar çok seviyorum
Her şeye inat…
Hatta kendime bile inat
Seni seviyorum |
|
Ahmet Doğru adlı şairimizin diğer şiirleri de var mı? |
|
Hayat ve Hüsran
hayat yaşandığı kadar vardır
gerisi ya hafızadaki hatıra ya da
hayallerdeki umuttur
hüsranı ise birtek yerde kabul ediyorum
yaşamak mümkünken yaşamamış olmakt